Dinleti |
Dünyayla hep bir alıp veremediğimiz vardır. Hep de biz borçlu oluruz, hep de biz veririz. Neden hep verdiğimizi düşünüyoruz da aldığımızı düşünmüyoruz. Verdiklerimizle aldıklarımız neler? Neyi almak için uğraşıyoruz! Asıl kaybettiklerimizin farkında mıyız? Av Mevsimi' ndeki gibi hiç bakış açımızı değiştirip baktık mı mesela. Bu dünyanın değeri sinek kanadından bile değersiz ise neden bizim için bu kadar değerli? Belki de değer tayin etiğimiz şeyler o kadar da değerli değildir de bizler kendi aramızda ona değer tayin etmişizdir. Belki de almaya çabaladığımız şeyler dolayısıyla kaybettiğimizi düşündüğümüz şeyler yanlıştır. Belki yanlış dükkandayız.
"Ali Ural - Makyaj Yapan Ölüler " kitabının tahlili sırasında moderatör kitabın başlığı hakkında ne düşündüğümüzü sormuştu.Cevap olarak da 'ölen insanlığımızın süslenip bize yeniden sunulması' karşılığı gelmişti. Asıl amacını unutmuş onun yerine yapay düşüncelere kapılan insanların da tıpkı makyajla kendini suni güzelliğe kavuşturması gibi, bizi insan yapan değerlerimizin veya duygularımızın da artık sunileştiğini görüyoruz. Tıpkı mütevazilik makyajında kibrimizi örtmek, yardım makyajında gösterişi örtmek, eleştiri makyajında kabahatimizi örtmek, yüksek ses makyajında hatamızı örtmek gibi. Bunları çoğaltabiliriz istersek; merhamet makyajında acımasızlığımızı örtmek, duyarlılık makyajında sağırlığımızı örtmek gibi.
Dolayısıyla ne uğruna çaba harcadığımızı, hangi makyaj altında neyi örtmek istediğimizi en iyi kendimiz biliriz ve bu makyajı hangi yöntemle temizlememiz gerektiğini de yine biz biliriz. Ali Ural'ın da yazdığı gibi
"Ey kutsal ağrı! Gel ve sessizliğimizi boz! Kulakları sağır etsin çınlayan sesin! Başımızdaki tacımızı ağrıdan bir çelenkle değiştir! "✍🏼O zaman yol verin kelimelere, bir şiir çalsın
🎶
Karanlıklara düştüm yeniden
Umut dolu başlamıştı hâlbuki
Bu defa olur, başarırım sanmıştım
Sonra ne olduysa oldu
Riya bulaşmıştı hislerime
Ah bu ben sevgisi
Ah övülme isteği
Ah dünya!
Dünya cok zorsun be gülüm
Evet 'Gül' sün dünya
çünkü sen, o can alıcı renginle kan bağımız varmış gibi inceden yol yaptın kendine
Nihayetinde sen ondansin o da senden
Renginle dünyayı özdeşleştirdim
çünkü lafı bile var
3 kuruş fazla olsun kırmızı olsun:)
Sen de öylesin gülüm 3 kuruş fazla olsun gösterişim en 1. olsun / en güzel olsun
Sonra kokusunu çek içine çek çek,
O gül kokusu yok mu o gül kokusu!
Eşi benzeri olmayan o gül kokusu
Hani sevilene giden sevgiliyi hatırlatan
Muhibbi de böyle düşünmüş ki aşkının ifadesi olarak sevdiceği Hürrem'e demiş ya:
"Ey misk-i amberim!
Bağrım, habibim, mah-ı tabanım" diye
İşte bu misk-i amber hiç sevilmeyene gider mi?
Sevgiliye gider, sevilene gider
İşte seni de böyle sevdik ve arzuladık dünya
Sevgiliden sevgisinin beklentisine girdiğimiz gibi seni de sevdik senden de bekledik
Sonra o yapraklarındaki ihtişamın, gösterişin!
En fazla 2 günlük ömre fazlaca iddialı değil mi?
Seni dünya ile özdeşleştirmiştim ya hani
Bak işte haklılık payım giderek artıyor
O da sonlu oldğunu unutarak ebedî yurtmuş gibi
Dağlarındaki ihtişamıyla
Heybetli heybetli dönüp duruyor
Adeta görücüye çıkmış bir kız edasıyla
Kendini sergilemede olabildiğine maharetli
Sonra üzerinde dolaşanlar da ondan farksız olmadıklarını göstererek, yarışırcasına
Süleyman'a kalmayana talepte cüretkâr...
Sonlu olanda sonsuz gibi yaşamak...
Sonra Yunus'umun sözü gelir hatırıma
"Mal da yalan, mülk de yalan
Var biraz da sen oyalan"
// Desayis - Desais : Arapça .Hileler, aldatmacalar, oyunlar / Tekili: Desise
#Müzeyyen hanım